Federal Alman Cumhuriyeti – Meclis Başkanı Norbert Lammert

23 Nisan 2015

ERMENİ KATLİAMININ 100. YILI

24 Nisan 2015 Cuma günü Alman Meclis Başkanı Norbert Lammert, mecliste yaptığı konuşmada Ermeni halkının tehciri ve katliamını soykırım olarak tanımladı. Almanların, kendi deneyimlerine dayanarak, başkalarını da kendi tarihleriyle yüzleşmeye yüreklendirmeleri gerektiğini söyledi ve “Barışmak ancak gerçeğe özeleştirel bir şekilde sadık kalmakla mümkündür,” dedi.

100 yıl önce 24 Nisan 2015’te Ermeni halkının tehciri ve uğradığı katliamlara ilişkin meclis görüşmesini açış konuşması:

Arkadaşlarım,

Gündemin bundan sonraki maddesi kalıcı sonuçlara yol açan çok önemli bir tarihsel olayla ilgilidir ve söz konusu kalıcı sonuçlar yalnızca iki komşu ülke Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerle sınırlı değildir. Bugün meclisteki görüşmemiz, gündemimize aldığımız bu konu nedeniyle kamuoyunun büyük ilgisi çekmiştir.

Soykırım, uluslararası hukukta “bir ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel grubu tamamen ya da kısmen yok etme” kastıyla girişilmiş hareket olarak tanımlanır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğunda dünyanın gözü önünde yapılan, bir soykırımdı. 20. yüzyılın son soykırımı da olmadı. Bu, kurbanlara karşı saygımız, ayrıca nedenleri ve sonuçları bakımından taşıdığımız sorumluluk nedeniyle bizim yükümlülüğümüzü daha da artırıyor.

Biz Almanlar başkalarına geçmişleri nasıl yüzleşecekleri konusunda ders verecek durumda değiliz. Ama kendi deneyimlerimize dayanarak başkalarını, acı verecek de olsa, tarihleriyle yüzleşmeye yüreklendirebiliriz: Barışmak ancak gerçeğe özeleştirel bir şekilde sadık kalmakla mümkündür. Bu, yüzyıl önce işlenen suçlarda Alman devletinin sorumluluğu olduğunu kabul etmeyi de içerir. Alman devletinin yöneticileri her şeyi biliyorlardı, nüfuzlarını kullanmadılar, Osmanlı İmparatorluğu ile askeri ittifak onlar için insanların hayatını kurtarmak için müdahale etmekten daha önemliydi.

Bu ortak suçun kabulü, gerek Ermenistan, gerekse Türkiye’nin gözünde inandırıcı olmamız için hayati önemdedir.

Tarih yalnızca olguyu değil, yorumu da gerektirir ve yorum zorunlu olarak meseleye siyasi bir boyut kazandırır. Bu çatışma üzücü görülebilir, ama aynı zamanda kaçınılmazdır da ve bu tartışmanın yeri meclistir. 20. yüzyılda benzeri görülmemiş şiddet deneyimleri yüzünden artık biliyoruz ki kurbanlar, akrabaları ve onların nesilleri adalete kavuşmadan, başlarına gelenlerin anılması sağlanmadan barışa ulaşılamaz.

Bugün de, aralarında binlerce Hıristiyanın bulunduğu insanlar siyasi, etnik ve dinsel nedenlerle zulme uğramaktalar. Bir milyonun üzerinde mülteciyi kabul ederek Türkiye büyük bir insani yardımda bulunmakta. Bu davranışı hak ettiği övgüyü almıyor ve Avrupa’da kimilerini utanılacak bir duruma düşürüyor. [Türkiye’nin] geçmişindeki olanların sorumluluğunu üstlenmesi için çağrıda bulunmamız, hiçbir şekilde onun bugün sorumluluk almaya hazır olduğu gerçeğini unutmamız anlamına gelmiyor.

Yüz yıl önce olanlardan bugünkü Türk hükümeti sorumlu değildir, ama ondan sonra olanlardan sorumludur. Kendi törenlerinde [Ermenilerin] nesillerine ve komşularına ellerini uzatmaya çalışmalarını saygıyla karşılıyoruz. Ayrıca, özellikle yıllardır ortak tarihlerinin bu karanlık sayfasıyla yüzleşilmesi için Ermenilerle birlikte çaba harcayan, yazarıyla, gazetecisiyle, belediye başkanıyla, dini liderleriyle, cesur Türkleri ve Kürtleri de saygıyla selamlıyoruz – [bunu derken] Nobel Edebiyat Ödülünü kazanan Orhan Pamuk’u, tarihsel gerçeğe olan bağlılığının bedelini canıyla ödeyen gazeteci Hrant Dink’i düşünüyorum. Onlara destek olmalıyız. Buna ihtiyaçları var. Bugünkü [Meclis] görüşmemiz böyle bir desteğe katkıda bulunmayı amaçlıyor.