Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında, Osmanlı İmparatorluğunda Ermenilerine karşı işlenen acımasızlıklar kamuoyu tarafından bilinmekteydi. 24 Mayıs 1915 tarihli ortak bildiride Müttefik Kuvvetler; Büyük Britanya, Fransa ve Rusya, Jön Türk rejimini insanlığa ve medeniyete karşı işlediği suçlardan dolayı itham etmişti. 1919 yılında savaş sonrası Osmanlı hükümeti katliam ve yağma suçlarından dolayı bir dizi Jön Türk komplocusunu yargıladı. Türkiye, 10 Ocak 1920'de Sevr Antlaşması imzalayarak "katliamlardan sorumlu" kişileri yakalamakla yükümlü olduğunu kabul etmiş oldu. Uluslararası toplum, o tarihlerde Ermenilerin katledilmesine ilişkin raporların doğruluğu konusu sorgulamadı.
Yirminci yüzyılın ilk çeyreği ile son çeyreği arasında yaşanan gelişmeler, kamuoyu algısını değiştirdi ve Ermeni Soykırımının inkar edilebilmesi için gerekli koşulları yarattı. Tarihsel hafızadaki bu regresif dönüşüm, Ermenilerin sonraki kuşaklarının ve Soykırımdan sağ kurtulanlarının torunlarının yeniden Ermeni Soykırımı'nın uluslararası tanınmasını ve yaşanan korkunç acılarıa, atalarına karşı işlenen suça karşılık bir iyi niyet göstergesi olarak kamuoyu tarafından kabul edilmesi isteğinin ve uğraşının temelini oluşturdu.
1923 yılında, Avrupa Devletleri, Türkiye'nin çöken Osmanlı İmparatorluğunun politikalarının sonuçları için daha fazla sorumlu olmadığına kanat getiren Lozan Antlaşması'nı kabul edince, uluslararası toplum Ermenileri yalnız bırakmış oldu. Türkiye bu durumdan yararlanarak, inkar siyasetine koyuldu, konu ile ilgili kamu tartışmalarını bastırdı. Reddetmek ve Ermenilere yapılan cezai muameleden resmi olarak bahsetmeyi önlemek için terim yerindeyse ruhsat kazanmış oldu. Avrupa’da hüküm süren Birinci Dünya Savaşı'nın dehşetinden kurtulma ruhu, ABD'deki tecrit politikası ve Rusya'daki devrimci ütopiklik, siyasetçilerin ve halkın bir felaketin görgü tanıkları olarak damgaladıkları Ermeni soykırımından sağ kalanları unutmak ve derinlere gömmek istiyordu. Ancak II. Dünya Savaşı, Holokost'un ortaya çıkışı ile mağdur insanlara karşı uluslararası yükümlülüğü yerine getirme arzusu, kitlesel imha sorununu keskin biçimde görünür kıldı. Birleşmiş Milletler himayesinde düzenlenen bir dizi uluslararası sözleşmede, insan yaşamına ve bireyin haysiyetine saygıyı korumanın görev duygusuna dönüşmeye başlaması, Ermeniler için kendi davalarının tekrar gündeme geleceğine dair yeni bir umut yarattı. 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi ile toplu katliamları nitelemek için yeni bir etiket eklemiş oldu ve savaş sonrası politik sözlüğe yeni bir sözcük girdi: Soykırım. Ermeniler o zamanlar bir ismi bile olmayan o suçun mağduru olduklarının farkına vardılar.
Dünyadaki Ermeniler unutulmuş Soykırımlarının hatırasını geri kazanabilmek için, yaşadıkları ülkelerde yani Diasporada, Soykırımın ulusal ve uluslararası kabulü için çabalamaya başladılar. Bunlar, Birleşik Devletler Kongresi'nde 1975 yılında “Hatıra Kararı” – (Commemorative Resoultion) alınmasının ardından, BM tarafından kayıtlara girme çabalarının, BM'nin 1985 tarihli BM İnsan Hakları Komisyonu tarafından soykırım raporunun kabulü ile ortaya çıktı. 1987'de Avrupa Parlamentosu tarafından "1915-1917 trajik olaylarının Soykırım olduğunu" belirten bir kararın kabulü ile daha geniş bir tanınma sağlandı. Sonraki yıllarda, Belçika, Kanada, Kıbrıs, Fransa, Yunanistan ve Rusya gibi ülkelerin yasama organları, Ermeni Soykırımı tarihi kayıtlarını onaylayan yasa tasarıları kabul ettiler. Ayrıca, bu gerçek devlet başkanları ve yasa koyucular tarafından yapılan açıklamalarla ve bildiriler ile de onaylandı. Bunların arasında, Birleşik Devletler başkanları ve birçok Kongre üyesi 24 Nisan’da ya da 24 Nisan vesilesi ile resmi taziyelerini Ermeni halkına bu yas ve anma günlerinde sunmuşlar, fakat Türk hükümetinin kurduğu baskı sonucunda soykırım kelimesini kullanmaktan kaçınmışlardır. Bu çabalar, medyanın ilgisini daha da genişletmiş, 20. yüzyılda yaşanan soykırımın mirası hakkında halkın daha geniş kitlelerinin eğitimine katkıda bulunmuştur. Bununla birlikte, Türkiye Cumhuriyetinin devam eden inkarının oluşturduğu şartlar altında, pek çok Ermeni, Soykırımın evrensel ve geri döndürülemez bir gerçek olduğu bilgisi kabul edilene kadar, uluslararası kabulü için mücadele edilmesini düşünmektedir.
--Rouben Paul Adalian